Ne Yapmalı?

Merhaba,

Öncelikle belirtmek isterim ki; epostanın başlığı Oktay Sinanoğlu’nun son kitabı ile aynıdır. Diğerleri gibi okunası, kişiye göre yorumlanası eserdir. Parantezi kapatırım.

Bundan önceki epostamızda kaldığımız yerden devam etmek isterim.
Önceki epostayı kısaca özetlemek gerekirse:
)Fiyatlara alışmayın
)Fiyatları yorumlamayın
)Serbest piyasalar ekonomi kanallarında anlatıldığı gibi çalışmazlar
)Fiyatlar bileşke beklenti sonucunda hareket ederler
)Hiç kimse gelecekteki bileşke beklentiyi hiçbir şekilde bilemez
)Birikimlerinizi DÜZENLI (çok önemli nokta) arttırmanın tek yolu bir sisteme dahil olmaktır
)Küçük yatırımcılar olarak tek bildiğimiz, hiçbir şey bilemeyeceğimiz olmalıdır
 
Bunlar önceki epostada değinmeye calıştığım konular.
 
Bugün ise, "tamam da, ne yapacağız o zaman?" diyen arkadaşlara yardımcı olmaya çalışacağım ve nasıl bir sonuca gidilebiliri basitçe cevaplamaya calışacağım.

Başlamadan önce bir istatistiği sizlerle paylaşmak isterim. Senelik bazda yatırımlarınızı reel olarak %6 (sadece altı) arttırırsanız. bu dünya ortalamasına göre çok iyi bir yüzde yakaladınız anlamına geliyor. Buradan da anlaşılabileceği üzere dünya ortalamasının da eksi olmasına şaşırmamak gerekir.

Dönelim konumuza;
Kural bir, birazcık emek harcamayı, alaka göstermeyi göze almak zorundasınız. Yok bak bu olmaz işte derseniz, lütfen bu epostanın devamını okumayın. Hemen gidin güvenilir bir bankada bir hesap açtırın ve paranızın %25’i ile a tipi fon (borsa ağırlıklıdır), %50’si ile değişken fon (adı üstünde ama genelde borsa tarafı azdır), geri kalanı ile de b tipi likit fon alın ve mutlu bir şekilde hayatınızı devam ettirin. Bu şekilde uzun vadede dünya ortalamasını tutturacağınıza bahse girerim.

Neyse devam edelim. Çaba ve merak konusunda anlaştık sanırım. Bu bize ekstra ne kazandıracak derseniz, öncelikle yukarıdaki portföyden daha yüksek bir kazanç oranı ama bundan daha önemlisi olarak da, özgüven ve etrafınızda oynanan Büyük OYUN’u tanımlama ve şaşırma durumu kazanacaksınız ve emin olun ki hep ortalamada kazanan tarafta olacaksınız.

 
Gelelim “Ne yapmalı?” sorumuza.

Öncelikle aşağıdaki formüle kendi yaşınızı koyun ve borsaya sermayenizin en fazla ne kadarını ayırmanız gerektiğini bulun:

Sermayenin en fazla borsaya adanacak %’si = 100 - tamsayı(yaşınız/10)*10

Yaşlandıkça borsaya ayrılan payın azaltılması son derece önemlidir, çünkü belli bir yaşın üzerinde birikimlerin yerine konma şansı yoktur. Her ne kadar, fiyat herşeyi bilirse de doğal felaketler, çok uzun süren yatay dönemler, vb. gibi durumlara her zaman hazırlıklı olunmalıdır. Bu işin şakası yoktur, çünkü serbest piyasalarda pozisyon açıldığı andan itibaren paranız risk altına girmiş demektir ve bu riskten ancak o pozisyonu kapatınca kurtulursunuz.

Borsaya adanmayan para ile yapılması gereken repo veya kısa vadeli mevduattır veya yabancı para, hazine bonosu, eurobond alımsatımları olabilir (tabi ki duygusuz bir sistem eşliğinde ve bir sistem ve portföy mantığı çerçevesinde dagıtarak). O sizin hayattaki garantiniz olacaktır.

Burada bir noktaya açıklık getirmek isterim. Yabancı para alımsatımı burada sadece teknik bir sisteme bağlı kalınarak yapılan alımsatımı kapsar. Yoksa 15 senedir Türk halkına pompalanmaya çalışıldığı gibi "doları al nasılsa yükselir" mantığı değildir.  Çünkü bu zihniyetle hiçbir zaman muasır medeniyet seviyesine çıkılamayacağı son derece açıktır. Umutlarımız başka bir ülkenin umutları üzerine inşa edilemez. Zaten yabancı paranın son 15 yıllık reel getirisi hiç de zannedildiği (veya pompalandığı) gibi fazla değildir. (Başka bir epostada bunu tartışmak üzere)

Bu noktada harcanması gereken çabaya değinmek isterim. İlgi ve alaka konusu zaten duygusuz olmaya başladığınızdan itibaren çok artacağından orada söyleyecek çok fazla söz yok. Harcayacağımız çaba zannettiğinizden çok daha azdır. Burada iki seçeneğiniz var: fiyatları günlük izlemek veya fiyatları haftalık izlemek. Bu noktada vade kavramına değinmek isterim.

Serbest piyasalar inanılmaz bir düzen içinde hareket ederler. Bunu şöyle bir örnekle açıklarsam. Serbest piyasalar dakikalık, günlük, haftalık, aylık, yıllık hatta yüzyıllık bile incelense zikzak trend hareketi yaparlar. Bu gerçekten inanılmaz bir olaydır.

Bir noktayı hatırlatmadan geçemeyeceğim. Bahsedilen günlük fiyatları izlemek bile tam olarak şu demektir: Her akşam SADECE kapanış fiyatlarına bakmak. Bunun haricinde bu epostanın amacı sizi "borsacı" yapmak kesinlikle değildir. Hiçbir zaman güniçinde işlem (day trading) yapılmamalıdır, hatta ideali fiyatlara bile bakmamaktır. Buradaki çıkış noktamız Dow teorisine dayanmaktadır.

Dow teorisi der ki: serbest piyasalarda 3 çeşit hareket vardır. Bir; ana trendler (1-3 sene), iki; ana trendlere ters yönde oluşacak olan düzeltme hareketleri (3 ay-1 sene), üç ve en önemlisi; gün içi  hareketler tamamen rassaldırlar (bulunduğu trend içinde rassal hareketler yaparlar). Ne kadar az fiyatlar izlenir, ne kadar az şey bilinir ve ne kadar az borsadan konuşulursa duygusuz sistem dahilinde ilerlemeniz o kadar kolay ve başarılı olacak ve yanlışlarınız azalacaktır.

Konumuza dönecek olursak, önümüzde iki yol var dedik. Ya her akşam eve geldiğinizde 10-15 dakikanızı ayırıp sisteminizi kontrol etmek, ya da her hafta sonu sadece bir kere sinyallere bakmak ve sinyal oluşmuşsa pazartesi sabah işlem yapmak.

Gelelim bunlar arasındaki farka. Çok açıktır ki; günlük izlemek, oluşacak bir hareketin içinde daha çabuk yer almayı sağlar, ama bir yandan da işlem sayısını arttırdığı için hatalı sinyallerin sayısını arttırır.

Lütfen bu tercihin sadece bir kişisel tercih meselesi olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Çünkü serbest piyasalarda doğru yanlış diye birşey yoktur, sadece ekstrelerdeki hareketler vardır, tek gerçek budur. 1700’den aldığınız doları 1300’den sattığınızda ve reel olarak %70 zarar ettiğinizde emin olun ki, bu doların hiç umrunda olmayacaktır. Piyasa sadece kendisi için vardır. Kesinlikle unutulmamalıdır. Burada dolar örneğini vermemin sebebi, borsanın bir kumar olarak görülmesinin karşısında olmamdır.

Serbest piyasaların tümü kumardan daha kötüdür, çünkü kumarda şansınız olasılık teoremleri ile sınırlıdır, ama serbest piyasalar planlı olarak sizi yok etmeye çalışırlar. Borsa aslında yatırım aracı sayılabilecek tek enstrumandır. Demek istediğim eğer şu anda bulundugumuz dezenflasyon süreci, bir deflasyon sürecine dönüşürse çok daha net olarak anlaşılacaktır.

Ama bir noktayı da hatırlatmak gerekir ki, bu tek yatırım aracı çok iyi istila edilmiş durumdadır ve duygusuz bir sisteme dahil olmadığınız sürece mutlaka sizi yok edecektir. Bunun tüm serbest piyasalar için geçerli olduğu unutulmamalıdır, borsanın tek farkı daha hareketli olmasıdır.

Tekrar hatırlatırsak günlük izlerseniz, her gün sadece maksimum bir tane işlem yaparsınız. Tabi bu teoride, pratikte günlük izleseniz bile normal bir trend sistemi ile yılda maksimum 10-15 işlem yaparsınız, hatta günlük izleseniz bile 2-3 ay hiç işlem yapmadığınız zamanlar olacaktır. Haftalık izlerseniz her hafta (pazartesi günü sabah) maksimum bir tane islem yaparsınız bir enstruman için.

Artık eyleme geçmenin zamanı geldi.

Bu noktada anahtar sözcük, PORTFÖY’dür. Ya da yumurtaları aynı sepete koymamak, riski dağıtmak olarak özetlenebilir. Bu çok ama çok önemlidir. Portföy mantığına mutlaka ama mutlaka uyulmalıdır ve periyodik, örneğin yılda bir defa, yapılacak olan küçük düzenlemeler haricinde kesinlikle portföy ile oynanmamalıdır.

Hiçbir sebep altında yumurtalar aynı sepete konamaz.

Buradaki soruna gelelim, portföyü nasıl oluşturacağız?

İlk soru kaç tane sepet kullanacağımızdır. Kullanacağımız sepet sayısını aşağıdaki formül yardımı ile hesaplayınız.

Kullanılacak en az sepet sayısı = tamsayı(yaşınız/10)
Kulanılacak en fazla sepet sayısı = 2*tamsayı(yaşınız/10)

Lütfen bu aralık arasında sermayenize uygun bir sepet sayısı seçiniz.

Evet, artık elimizdeki sepetlerin sayısını da biliyoruz. Şimdi gelelim sepetlere konacak yumurtaların seçimine. Buradaki yöntemimiz de son derece basit. Herhangi bir gazetenin ekonomi sayfasını açın. Borsaya kote olan şirketlerin bulunduğu sayfaya bakin ve tamamen kendi seçiminize kalarak yukarıda belirlediğiniz sepet sayısı kadar hisse senedi bulun. Bu kadar kolay.

Bu seçimi yaparken akıldan çıkarılmaması gereken noktalardan bazıları şunlardır:
Şirketlerin güvenilirliği
Şirketlerin sektör bazında ayrılması
Sevdiğiniz şirketlerin seçilmesi (bu önemlidir, çünkü kişi sevmediği bir şirketin hisselerini yıllarca nasıl alıp satabilir ki?)

Seçimin bu kadar kolay olmasındaki çıkış noktamız: Piyasaların bir düzen içerisinde hareket ettiği ve dünyada mevcut bir tane ana trend bileşke beklentisi olduğu ve çok istisnai durumlar haricinde tüm enstrumanların bu ana trende uymak zorunda olduğudur.

Evet bu kadar kolay.

Artık elimizde herşey var. Şimdi gelelim teknik sistemin nasıl seçileceğine. Bu işin en kolay kısımlarından biri.

Teknik sistemin ne olduğunun uzun vadede aslında çok fazla da önemi yoktur. Demiştim ya, önemli olan bir sisteme dahil olup onu enstruman bazında sorgusuz izlemektir. Tüm teknik sistemler tarihsel veriye uygulandığında muhteşem getiriler gösterirler.

Genel kabul görmüş yaklaşık 30’a yakın teknik sistem vardır. Benim size önerebileceğim MACD olarak adlandırılan bir trend takip eden sistemdir.

Serbest piyasalarda mutlaka TREND takip edilmelidir, gerçek büyük karlar ancak bu şekilde elde edilebilir.

Meraklı arkadaşlar kendi sistemlerini kurmayı veya diğerlerinden bir karışım yapmayı da deneyebilirler.

Ama tekrar hatırlatmak isterim ki; en önemli nokta, bir sistemin varlığı ve o sistemin düzenli ve kararlı izlenmesidir. Sistemler arasında orta ve uzun vadedeki verim farkları çok da önemli değildir.

MACD iki çizginin birbirini kesmesi üzerine çalışır ve al-sat sinyalleri oluşturur. Yapmanız gereken tek şey, çizgilerin birbirlerini kesmesini beklemektir. Artık her aracı kurum internet üzerinden teknik analiz programlarını bedava olarak sunmaktadır. 5-6 yıl önce bu programlara binlerce dolar ödeniyordu.

Sona geldik artık.

Şimdi ne yapılacağını anlatalım kısaca.

Servetinizin borsaya ayırdığınız kısmını sepet sayısına bölerek bulunan miktar ile  seçilen vadeye göre (günlük veya haftalık) seçilen enstruman için devamlı izlenen teknik sistemden ilk AL sinyali geldiğinde mümkün olan en kısa zamanda (günlük izleme için bir sonraki işlem günü sabahı, haftalık için pazartesi günü sabahı) sorgusuz sualsiz pozisyon açılır. Bu durum, teknik sistemden SAT sinyali alınana kadar ne olursa olsun korunur. SAT sinyali geldiğinde ise açılan pozisyon yine sorgusuz sualsiz kapatılır.

Burada şunu da belirtmek isterim, teknik sinyal SAT’a dönüp pozisyon kapatıldığında para kesinlikle baska bir enstrumana yönlendirilmeyecek ve b tipi fon veya repoda değerlendirilecektir, ta ki o enstrumana ait AL sinyali tekrar gelene kadar.

Hisseler değiştirilmez, ayrılan payların oranları değiştirilmez, yani kısaca söylenirse, amaç düzensizliği düzene sokmaktır ve tekrar ederim ki düzenin kurallarını siz koyarsınız. Bunu yaptığınız sürece yani düzeni koruyabildiğiniz sürece yaptığınız herşey ortalamada doğru olacaktır.

Burada çok daha fazla detaya girmek istemiyorum. Amacım sadece bir öngörüş verebilmek ve dikkatinizi ana noktalara çekebilmektir.

Eee diyelim ki, bütün bunlara uydunuz ve basladınız, ne olacak dersiniz?

Size basit bir örnek vereceğim:
Şöyle küçük, önemsiz !!! olaylarla karşılaşmaya başlayacaksınız.
Örneğin şans eseri !!! 11 Eylül 2001 veya 21 Şubat 2001 (devalüasyon) günlerinde porföyünüzdeki bütün enstrumanlar günlerce öncesinden satılmış olacak.

Ne büyük şans, değil mi ???

Sizce büyük yatırımcılar şansa inanırlar mı?

Serbest piyasalarda (tekrar üstüne basarak tekrar ederim ki, usd, bono, faiz, borsa, euro, altın, konut) beklentiyi satın alanlar (olacakları öğrenenler) ve gerçeği (kaval dinletisi sonucunda) satın alanlar vardır, şans diye birşey yoktur.

Sağlıkla kalın
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder